Trump'un zaferi, iki partinin yeniden şekillendirilmesi sürecinin tarihi bir yansımasıdır. Mevcut durum ve bunun işçi sınıfı üzerindeki etkileri, Demokrat Parti'nin Black Lives Matter (BLM) hareketindeki rolü, 6 Ocak'taki kongrenin ele geçirilmesi ve işçi hareketinin yeniden yükselmesi ile ayrılmaz bir biçimde bağlantılıdır.
Donald Trump liderliğindeki Cumhuriyetçi Parti, Amerikan başkanlık seçimlerinde büyük bir zafer kazandı ve Temsilciler Meclisi ile Senato'yu kontrol etti. Seçimlere katılım, 2020'ye göre daha düşükken, bağımsız seçmenlerin oranındaki artışla Trump, tüm demografik gruplarda ilerleme kaydetti. Bu süreçte Salman Rushdie’nin Michigan'daki ezici zaferi, Biden için Gazze’deki soykırımı finanse etmesine karşılık bir ceza olarak görüldü. Bu makalede, seçim ışığında Cumhuriyetçi ve Demokrat partilerin yeniden yapılandırılmasını ele alacağız. Bu dinamiği anlamak için, Amerikan politikasının Fiili dönüm noktası olan 6 Ocak 2021 olaylarına geri dönmemiz gerekiyor. Aynı zamanda, son dönem işçi hareketi dinamiklerine de değineceğiz.
6 Ocak 2021'deki kongre baskını, burjuva medyasının ürettiği analizlerde genellikle küçümsenmektedir. Çoğu siyasi kuruluş tarafından sunulan hikayelerde, 6 Ocak, Trump'ın manevralarının sonucu ve Cumhuriyetçi Parti’ye ait olmanın zorunlu şartı olarak görülmektedir. Halbuki, bu olaylar öncesinde Trump’ın yükselişi ve Demokrat Parti’nin 2020 yılı boyunca sergilediği tutum gibi faktörler de Kongre'nin ele geçirilmesine yol açtı.
ABD rejimini yıllardır sarsan organik kriz, 6 Ocak’ın sonucudur. Gramsci’nin teorize ettiği "organik kriz" terimi üç bileşeni iç içe geçirir: 1) “temsilciler” ve “temsil edilenler” arasındaki antagonizmalar; 2) egemen sınıfın ulusu yönetme kapasitesinin sorgulanması; 3) devlet otoritesindeki kriz. ABD’deki organik krizin ortaya çıkışı, neoliberalizmin krizinden kaynaklanıyor ve toplumun farklı kesimlerini seferber olmaya itiyor. Bu bağlamda, iki parti de yeniden yapılanma dinamikleri yaşamıştır.
6 Ocak’tan önce BLM vardı. George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi üzerine 2020 yılında düzenlenen geniş çaplı protestolar, onlarca yılın en büyük sosyal hareketini oluşturdu ve öne çıkan manzaralardan biri haline geldi. Eğer Biden'ın seçimleri kazanmasındaki en büyük koz Trump olmamak idiyse, bu, Demokrat Parti’nin BLM ayaklanmasını sandıklara yönlendirme başarısından kaynaklanıyordu. Obama’nın liderlik ettiği bu kampanya, çok etnili işçi sınıfının taleplerini Wall Street’in partisinin lehine çevirebildi. Ancak, bu hareketliliğin uzun vadeli etkileri parti içi koalisyonun dağılmasıyla görüldü.
Trump’ın zaferinden önceki yıllar, Amerikan sendikalarının yeniden ortaya çıkışına sahne oldu. 2018’deki Batı Virginia öğretmenlerinin grevi, grevlerin artışına yönelik bir diziye kapı açtı ve kamuoyunda sendikalara olan onayını artırdı. Trump’ın 2016’daki zaferinden sonra, sosyalizme sempatik ve daha politize yeni bir işçi nesli ulusal sahneye çıkarak sendikal eylemler gerçekleştirdi.
Demokrat Parti'nin işçi sınıfı içindeki genişleyen ilişkileri ve işçi hareketinin yükselişi, sendika bürokrasisine yeniden önem kattı. Sendikalar, daha militan bir duruş benimseyerek tabanlarıyla doğrudan iletişim kurmayı başardılar. Öte yandan, Teamsters lideri Sean O'Brien daha sınırlı hedeflerle hareket etti ve işçi sınıfının gücünü daha çok bir pazarlık unsuru olarak kullandı.
Ne olursa olsun, Trump’un zaferiyle sendikal gücün yeniden örgütlenmesi ve işçi sınıfının birleştirilmesi görevi hala solun omuzlarındadır.
Özetle, seçim sonrası durum, hükümetin sendikalar karşıtı kapitalistlerle iş birliği içinde yönetileceği anlamına gelirken, işçi sınıfı bu yönetimin taarruzlarıyla karşılaşacaktır. Reform süreci, Demokrat Parti ile işçi sınıfının tarihsel tabanı arasındaki uyumsuzlukları daha da açığa çıkardı; ancak, sosyalist sol için bu durum bir fırsat teşkil etmektedir. Bu süreç, işçi sınıfının sosyalizmi savunan bir partisi için kritik bir adım olabilir. Trump'siz bir gelecek için sınıf bilincini güçlendirmek ve onun politikalarını iş yerlerinde ve sokaklarda meydan okumayla karşılamak esastır.
``
Trump Zaferi ve Amerikan Siyasetinin Dönüşümü
Trump'un zaferi, Amerikan siyasetinde tarihsel bir yeniden şekillenme sürecini yansıtıyor. İki parti arasındaki mevcut durum ve işçi sınıfı üzerindeki etkileri, Demokrat Parti'nin Black Lives Matter (BLM) hareketindeki rolü, 6 Ocak kongresinin ele geçirilmesi ve işçi hareketinin yeniden canlanması ile sıkı sıkıya ilişkilidir.
Cumhuriyetçi Parti’nin Yükselişi
Donald Trump liderliğindeki Cumhuriyetçi Parti, Amerikan başkanlık seçimlerinde büyük bir zafer kazandı ve Kongreyi kontrol etmeyi başardı. 2020'ye göre daha düşük bir katılım oranı ve bağımsız seçmenlerin artışıyla, Trump bütün demografik gruplarda ilerleme kaydetti.
6 Ocak’ın Siyasetteki Yeri
6 Ocak 2021 olayları, Amerikan politikasının dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçti. Bu olayın etkileri, partilerin yeniden yapılanması ve işçi hareketinin ivme kazanması açısından belirleyici oldu.
Demokrat Parti ve Sosyal Hareketler
Biden'ın zaferi, Demokrat Parti'nin BLM hareketini sandıklara yönlendirmesiyle mümkün oldu. Ancak, parti içindeki uyumsuzluklar, seçim sonrası süreçte daha da belirgin hale geldi.
İşçi Hareketinin Yükselişi
Trump'ın zaferi öncesi yıllar, Amerikan işçi hareketinin yeniden ortaya çıkışına sahne oldu. Grevler ve sendikal eylemler artarken, işçi sınıfı sosyalizm yanlısı bir bilincin yükselişiyle dikkat çekti.
Sendika ve İşçi Sınıfı Dinamikleri
Bürokrasi ve Demokrat Parti’nin, işçi sınıfıyla ilişkileri derinleştirme çabaları dikkat çekiyor. Ancak, sendikalar bu süreçte kendi yollarını çizerek işçi mücadelelerinde aktif bir rol aldı.
Sonuç ve Gelecek Perspektifleri
Sonuç olarak, Trump yönetimi, sendikalar karşıtı sermaye grupları ile ittifaklar kurarken, işçi sınıfı bu dönemde kendi dinamiklerini yeniden oluşturma ve varlığını güçlendirme fırsatına sahiptir.
Önceki Haber
Michael Brenner: Ahlaki İntihar
Sonraki Haber
Pembrokeshire Halkı Yatırımların Durdurulmasını İstiyor